MÎHÂÎL NUAYME'NİN "SAÂDETU'L-BÎK" ÖYKÜSÜ İLE "ZÜĞÜRT AĞA" FİLMİ ARASINDA BİR KARŞILAŞTIRMA


Creative Commons License

Parıldı M.

Erciyes Akademi, cilt.36, sa.1, ss.396-407, 2022 (Hakemli Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 36 Sayı: 1
  • Basım Tarihi: 2022
  • Doi Numarası: 10.48070/erciyesakademi.1074374
  • Dergi Adı: Erciyes Akademi
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Index Islamicus, Index Copernicus
  • Sayfa Sayıları: ss.396-407
  • Erciyes Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu makalede modern Arap edebiyatında "Mehcer (Göç) Edebiyatı" olarak isimlendirilen oluşumun tanınmış yazarlarından Mîhâîl Nuayme'nin "Kâne mâ Kâne" adlı öykü kitabında yer alan "Saâdetu'l-Bîk (Sayın Bey)" adlı öyküsü ile Osman Şahin'in "Acenta Mirza" ve "Reşim" hikayelerinden yola çıkarak Yavuz Turgul tarafından senaryolaştırılan ve Nesli Çölgeçen'in yönetmenliğini yaptığı "Züğürt Ağa (1985)" filmi karşılaştırılmıştır. "Saâdetu'l-Bîk (Sayın Bey)" öyküsü ve "Züğürt Ağa" filminin odak noktası, sosyoekonomik şartların zorladığı ve sosyal rollerde önemli değişimlere yol açan göç olgusudur. Her iki anlatıda da modernleşme-gelenek ekseninde meydana gelen bazı çatışma noktaları öne çıkarılmaktadır. Bu bağlamda, artık etkinliği sona erme aşamasına gelmiş olan birtakım geleneksel unvanları ve toplumsal ayrıcalıkları elinde tutan kişilerin içine düştükleri trajikomik durumlar ironik bir dille anlatılmaktadır. Biri yazınsal, diğeri görsel bir sanat eseri olan iki farklı anlatı, tematik açıdan aynıdır; kapitalistleşmeye doğru giden toplum yapısı içinde "ağalık", "beylik" gibi yok olmaya yüz tutmuş unvanlara sahip olan kişilerin içine düştükleri çaresizlik öne çıkarılmaktadır. Her iki eserde de başkarakterin (protagonistin) hayatını değiştiren olay hemen hemen aynıdır. Aslında ekonomik durumları iyi olmamakla birlikte, eskisi gibi yaşayıp gitmekte iken benzer iki hadise onların hayatında yeni bir dönem başlatır. İki eser de, doğup büyüdükleri topraklarda alıştıkları yaşamı terk etmek zorunda kalıp daha iyi bir yaşam umuduyla büyük merkezlere göç eden ancak kendilerine çok yabancı bir ortamla karşılaşmalarından dolayı daha iyi yaşam şartlarına kavuşamayan bir "şeyh" ve bir "ağa"nın dramıdır.


In this article, the short story “Saādat al-Bīk” in the book “Kāna mā Kāna” by Mikhail Nuayma (Naimy), one of the leading names in modern Arabic literature, and the movie “Zügürt Aga (1985)” directed by Nesli Çölgeçen are compared. The focus of the story "Saādat al-Bīk" and the movie "Zügürt Aga" is the significant changes in the social status of individuals as a result of the immigration phenomenon forced by socioeconomic conditions. In both narratives, certain points of conflict that occur in the axis of modernization and tradition are emphasized. In this context, the tragicomic situations of people who hold some traditional titles and social privileges, whose effectiveness has come to an end, are told in a striking way. Two different narratives, one literary and the other a visual work of art, are thematically the same; The desperation of people with titles such as “aga” and “bey”, which is on the verge of extinction, is highlighted in the social structure that is heading towards capitalization. In both works, the event which changed the life of the protagonist (the principal character) is almost identical. In fact, even though their economic situation is not good, two similar events begin a new period of their lives while they live like before. Both works are the drama of a “sheikh” and an “aga” who had to leave the life they were accustomed to in the lands they were born and grew up in and migrate to bigger centers with the hope of a better life but could not find better living conditions due to encountering a very alien environment.