İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi (İEFD), vol.10, no.1, pp.240-273, 2024 (Peer-Reviewed Journal)
Mawlana is a great sufi who lived in Konya in the 13th century,
learned and taught both sharia sciences and the depths of
sufism, and blazed an original trail. His breakthrough has been
a guide not only to the Anatolian people, but also to all Muslims
and even to all humanity since the time he lived. The aim of the
study is to examine the view of such a sufi, who has such high
qualifications and has a high influence, on issues such as the
world, sustenance, patience and contentment, based on his
narrative stories in Masnavi, in order to understand his
thoughts on economic life and zuhd (asceticism) by taking into
account the verses and hadiths regarding the subjects. As a
result, it has been recommended not to be greedy towards the
world, to remove the evil from the heart and instead to seek
God without expecting anything in return. In this sense, zuhd
has been seen as a state of complete indifference and
impartiality towards the world and those that belong to it, and
it has been concluded that for a reasonable salik (devotee) who
thinks about the two worlds together, this is the lowest
opportunity cost and therefore the most accurate optimization
decision.
Mevlâna, 13. yüzyılda Konya’da yaşamış, hem şeriat ilimlerini hem de
tasavvufi derinlikleri öğrenmiş, öğretmiş ve özgün bir çığır açmış
büyük bir mutasavvıftır. Açtığı çığır yaşadığı dönemden itibaren
sadece Anadolu insanına değil, tüm Müslümanlara hatta tüm
insanlığa yol gösterici olmuştur. Çalışmanın amacı, bu derece yüksek
vasıfları haiz ve tesir gücü oldukça yüksek bir mutasavvıfın iktisadî
hayat ve zühd konusundaki düşüncelerinin anlaşılması için, dünya,
rızık, sabır ve kanaat gibi konulara bakışının Mesnevî’de yer alan
hikâye tarzındaki anlatımlarından hareketle incelenmesidir. Bunu
yaparken, konularla ilgili âyet ve hadisleri de dikkate alarak, İslam
iktisat düşüncesi üzerinden bir analiz yapılmaktadır. Sonuç olarak,
dünyaya karşı tamahkâr olunmaması, mâsivânın kalpten çıkarılması
(terk) ve onun yerine hiçbir karşılık beklemeksizin Hakk’a rağbet
edilmesi tavsiye edilmiştir. Bu manada zühd, dünya ve ona ait
olanlara karşı tam bir kayıtsızlık ve yansızlık hali olarak görülmüş ve
iki dünyayı birlikte düşünen makul bir sâlik için bunun fırsat
maliyetinin en düşük, dolayısıyla en doğru optimizasyon kararı
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Zira zühd, ancak rızka imanın tam
olmasıyla kemâle erecek ve kul veya sâlik, bu sayede kul
peygamberliği seçmiş olan Hz. Peygamber’in sünneti üzere özellikle
ekonomik konjonktürün daralma evrelerinde gelirdeki düşüş
karşısında şükür, sabır, kanaat ve infak ile mutluluğunu
sürdürecektir.