Nadir Hastalıklarda Yeni Nesil Dizilemenin Klinik Kullanım Alanları


Akalın H., Özçelik F., Dündar M.

in: Yeni Nesil Dizileme ve Klinikteki Uygulamaları, Prof.Dr.Ahmet Okay Çağlayan,Dr. Zafer YÜKSEL, Editor, Güneş Tıp Kitabevi, İstanbul, pp.13-23, 2024

  • Publication Type: Book Chapter / Chapter Vocational Book
  • Publication Date: 2024
  • Publisher: Güneş Tıp Kitabevi
  • City: İstanbul
  • Page Numbers: pp.13-23
  • Editors: Prof.Dr.Ahmet Okay Çağlayan,Dr. Zafer YÜKSEL, Editor
  • Erciyes University Affiliated: Yes

Abstract

Nadir hastalıkların dünya çapında kabul görmüş bir tanımı yoktur, nadir hastalıklarla ilgili tanım ve terminolojinin belirlenmesi, bu konuda sosyal farkındalık oluşturulması açısından yapılan çalışmalar ise ancak 21. yüzyılda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. ABD’de 200.000 kişiden daha az görülen hastalıklar, Avrupa’da ise 2000 kişide 1’den az görülen hastalıklar nadir hastalık olarak kabul edilir (Richter ve ark, 2015). Orphanet veritabanı tanımına göre, nadir hastalık dünyada yaygın hastalıklara oranla sayıca çok daha az insanı etkileyen, sonuçları masum olabildiği gibi önemli bir kısmı yaşamı tehdit eden veya kronik olarak güçten düşüren bir grup hastalıklardır. Nadir hastalıkların önemli bir kısmı genetik etiyolojiye sahiptir. Kromozomal hastalıklar, geni bilinen veya henüz saptanamamış monogenik hastalıklar ve mitokondriyal hastalıklar nadir hastalıklar içinde yer almaktadır. Bu veritabanı üzerinden 2020 yılında yapılan bir çalışmada nadir hastalık girdilerinin %71,9’unun genetik temellere sahip olduğu bildirilmiştir (Nguengang Wakap ve ark, 2020). 2019 yılında Orphadata veritabanı baz alınarak yapılan bir başka çalışmada ise geni saptanan monogenik hastalıkların nadir hastalıkların %39’una denk geldiği gösterilmiştir. Genetik testler bu sebeple nadir hastalıkların tanısında kritik öneme sahiptir. 1960’lı yıllarda geliştirilen sitogenetik yöntemleri moleküler ve moleküler sitogenetik tanı yöntemleri izlemiştir (Vinkšel ve ark, 2021). Özellikle yeni nesil dizileme yöntemlerinin de yardımıyla günümüzde tanıya daha hızlı ulaşılabiliyor olsa da, uzun tanı koyma süreleri hala önemli bir sorun teşkil etmektedir. 2013 yılında ABD ve Birleşik Krallık’ta yapılan bir çalışmada etkilenmiş bir bireyin doğru tanıya ulaşmasının ABD’de ortalama 7,6 yıl, Birleşik Krallık’ta ise 5,6 yıl sürdüğü sonucuna ulaşılmıştır (The Lancet Diabetes & Endocrinology, 2019). Wojcik ve ark (2018) tarafından yapılan, 2011-2015 yılları arasında Boston Çocuk Hastanesi verilerini inceleyen bir araştırmada pek çok infantın genetik tanısının ancak postmortem konabildiği bildirilmiştir. Nadir hastalıklarda kesin ve hızlı tanı gereksinimi, önemini ve güncelliğini korumaktadır. Nadir hastalıkların kendine has özelliklerinin yanısıra, karmaşıklığının bir kısmı da genetik ve klinik heterojenitesinden kaynaklanmaktadır. Yani tam veya benzer fenotip, farklı genetik mekanizmalar ile ilişkili olabilir ve lokus veya alel heterojenitesine bağlı olabilir; ilki farklı genlerdeki mutasyonları gösterirken, ikincisi aynı gendeki farklı alelleri ifade eder (Deng ve Pan, 2018; Posey, 2019). Klinik heterojenlik, aynı gendeki aynı varyasyonların farklı hastalık (sub)fenotiplerine yol açabileceği gerçeğiyle yansıtılır. Ayrıca bazı genetik hastalıklarda genetik yatkınlık her zaman penetran değildir veya değişken fenotipik ifadeye sahip olabilir. Genetik hastalıkların klinik belirtileri sıklıkla patognomonik değildir, bu da nadir görülen genetik hastalıkların tanımlanmasını daha da karmaşık hale getirir (Schacherer, 2016). Bunların dışında genetik hastalıkların nadir olması, sağlık çalışanlarının ilgili hastalıkla ilk kez karşılaştığı senaryolar doğurmakta ve tanı sürecini güçleştirebilmektedir (Vinkšel ve ark, 2021).