6. Uluslararası Akdeniz Bilimsel Araştırmalar Kongresi, Rome, Italy, 13 - 15 August 2024, pp.27-29
Hukuk uyuşmazlıklarında uygulanan alternatif çözüm yöntemlerinden biri olan arabuluculuk müessesesi, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUAK) ile düzenlenmektedir. HUAK md. 3 gereğince bir hukuk uyuşmazlığının arabuluculuk marifetiyle çözümlenmesi kural olarak tarafların iradesine bırakılmıştır. Ancak bazı uyuşmazlıklar bakımından dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınmıştır. Örneğin iş uyuşmazlıkları, ticari uyuşmazlıklar, tüketici uyuşmazlıkları ve kira uyuşmazlıkları bu kapsamdadır. Kanun koyucu bu uyuşmazlıklar için uygulanacak dava şartı arabuluculuk usulünü düzenlemek için HUAK’a 18/A maddesini eklemiştir. Bu maddenin 11. fıkrasının ilk iki cümlesine göre taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Düzenlemenin amacı; tarafların ilk oturuma katılımlarını sağlamaktır. Benzer bir düzenleme olan İş Mahkemeleri Kanunu md. 3/1-12 hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesi ile iptali istenmiş ancak Anayasa Mahkemesi 11.07.2018 tarihli ve 2017/178 E. 2018/82 K. sayılı kararında; bu düzenlemenin amacının tarafların dürüstlük kuralına uygun şekilde ilk toplantıya katılarak bir araya gelmelerini sağlamak olduğunu belirtmiş ve arabulculuk kurumuna işlerlik kazandırmayı hedefleyen bu hükmün gerekli, elverişli ve orantılı olduğu söyleyerek iptal talebini reddetmiştir. Bu düzenleme ile paralel olan HUAK md. 18/A-11 hükmü de Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve Mahkeme 14.03.2024 tarihli 2023/160 E. 2024/K sayılı kararı ile bu iki cümlenin iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi gerekçe olarak bu düzenlemelerin, mahkemeye erişim hakkını orantısız şekilde kısıtladığını belirtmiştir. Kanaatimizce Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı yerindedir. Çünkü bu düzenleme HMK md. 326’da yer alan yargılama giderlerinin davayı kaybedene yükletilmesi kuralının tam tersidir. Tarafların arabuluculuk sürecine katılmlarının sağlanması için adil yargılanma hakkının bir unsuru olan adalete erişim hakkının bu şekilde kısıtlanması orantılı değildir. Ayrıca ilk oturuma katılmayan tarafın mazeretinin arabulucu tarafından nasıl değerlendirileceği ve dava sonunda bu tarafın yargılama giderlerinin ne kadarına mahkûm edileceği belirsizdir.