Türk Dil Kurumu, Ankara, 2019
Tufarganlı Abbas, Âşık Abbas, Bikes Abbas ve Şikest Abbas adlarıyla bilinmekte olan âşığın, 16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın ilk devresinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Destanın Şah Abbas Devri’nde geçmesi de bu tahmini güçlendirmektedir.
Kurbanî’den sonra dünyaya gelen ve Kurbanî ekolünün devamcısı sayılan Tufarganlı
Abbas, yalnız Güney Azerbaycan’da değil, Kuzey Azerbaycan ve Anadolu âşıkları arasında da tanınmış bir âşıktır. Bu yönüyle Tufarganlı Abbas Türk dünyasının önemli
ozanlarından biridir.
Tufarganlı Abbas’ın şiirlerine baktığımızda sade Türkçenin kullanımının yanı sıra
onun, kalem şuarası olarak adlandırılan ve divan şiirinden halk şirine yakınlaşma döneminin özelliklerini de temsil ettiğini görürüz. Şiirlerde divan şiirinin kalıplarının da
kullanması Abbas Tufarganlı’yı diğer âşıklardan ayırmaktadır. Onun şiirlerinde yazılı
edebiyat ile halk edebiyatının birleşmesi sonucu ilahi ve insani aşkın bir yerde işlendiğini görmekteyiz. Miraçname adı verilen şiirlerinde ilahi aşk ele alınmış, yerin yedi
katından ve göğün yedi katından haber verme gibi geleneksel yaklaşım ortaya konulmuştur. Bu şiirlerde divan edebiyatının etkisi açıkça görülmektedir. Maddi aşk konulu
şiirlerinde Arap ve Fars edebiyatının mazmunlarının yanı sıra lirik halk şiirinin sade ve
akıcılığı özelliği de belirgindir.
“Tufarganlı Abbas ile Gülgez Destanı”nda ozan tipinin âşık şekline dönüşmesi devresinin ipuçlarını görmemiz mümkündür. Âşığın, Dede Korkut destanlarında ozan tipinde olduğu gibi gelecekten haber verme şeklindeki özellikleri, T”ufarganlı Abbas ile
Gülgez Destanı”nda da görülmektedir. Nitekim âşıklar sarayda yalnızca saz çalıp okumakla görevli değildi; yedi kat gök ve yedi kat yer altından da haber veriyorlardı. Bu
sebeple halk, onları din konusunda mollalardan daha bilgili olduklarını kabul etmişti.
“Tufarganlı Abbas ile Gülgez Destanı”nda dönemin kültürel durumu hakkında
önemli bilgiler elde edebiliyoruz. Şah Abbas’ın İsfahan’daki sarayında âşıkların bulunması, âşık atışmalarının yapılması o dönemin kültürel durumu ve âşıkların saraydaki
yerleri hakkında bizlere ipuçları vermektedir. Sarayın başaşığı Âşık Hüseyin’in toplantılarda başta oturması, kimseden emir almaması, destanın önemli ayrıntılarındandır.
Ayrıca dönemin yapılarında bulunan duvar minyatürlerinde saray âşıklarının izlerini
görmekteyiz.