Tidsad, sa.36, ss.165-188, 2023 (Hakemli Dergi)
İdealizm, sürekli değişen duyusal dünyanın, ebedi bir varlık olan ve değişmeyen idealar dünyasının bir yansıması olduğunu iddia eder. İdealizmi temellendiren Platon ve öğrencisi Aristoteles doğayı ikinci dereceden, sanatı ise üçüncü dereceden bir yansıma (mimesis), kopya olarak görürler. Benzer şekilde resim ve heykel gibi görsel sanatlarda ideaların kopyalarını yapan sanatlardır. İdealist yansıtma kuramına göre, sanat bir aynadaki yansıma gibiyse, sorun yok demektir, ancak değişen görsel ilişkiler kopyayı zorlaştırdığı gibi kopyaya yapay (sanatçı) müdahaleyi gerektiriyorsa, sorun var demektir. Benzer şekilde Aristoteles de sanatta olabilir olana, modelin dışında olası durumlara(olumsuzluklar) işaret ediyor. Özü görünüşten, gerçek olanı, gerçek olmayandan ayıran sıradanlıklar, sahtelikler, simülakrlar alt değerler olarak ideaların varlığına bir tehdittir. Çünkü modelden uzaklaşma olumsuzluklara, bayağılıklara, simülakrlara işaret etmekte. İdealizmin tersine çevrilmesi, bu olumsuzlukların, bayağılıkların, simülakrların, dahası, ideaların bastırdığı sahte gerçeklerin ortaya çıkması demek oluyor. Geçen yüzyılın sonuna doğru, Jean Baudrillard yaşanan çağı “Simülakr kavramında temellendiren “Simülakrlar ve Simülasyon” kitabını yayınladı. Çok tepki almış olsa da, bu kavram tuttu. Ardından Gilles Deleuze simülakrların ilk belirtilerinin Platon idealizminde olduğunu gösterdi ve tersine çevrilen idealizmle, modern çağı da simülakr değerler üzerinden temellendirdi. Simülakr sanatı da doğrudan nitelendiren bir kavram. Simülakrların modern sanat üzerine etkileri Pablo Picasso, Marcell Duchamp, Kurt Schwitters, Naum Gabo, Salvador Dali ve Henry Moore’un gibi modern sanat çalışmaların üzerinden değerlendirilmiştir. Bu makale tersine çevrilen idealizmde, yeni bir ifade olanağı elde eden modern sanat eserlerini, simülakr temelinde inceleyerek modern sanatın simülakr nitelikte bir sanat olduğunu ileri süren deneysel bir çalışmadır.