Her gün iki milyar dakika video yüklendiğinde kolektif belleği kim şekillendirir? Burada söz konusu olan nedir ve bundan ne anlamalıyız? Nesnel olgu ile kurmaca arasındaki on dokuzuncu yüzyıl ayrımını sorgulayan postmodern tarih anlayışı, anlatı ile iktidarın daima nasıl bağlantılı olduğunu gösterir. Örneğin Fredric Jameson, geç kapitalist amneziye çare olarak bir tarih duygusuna çağırırken, Jean Baudrillard’ın kuramları tarihi simülakrların bir parçası olarak konumlandırır ve böylece geçmiş hakikatlere erişimi imkânsızlaştırır; daha olumlu bir perspektiften Linda Hutcheon ise postmodern sanatın “recycling” (yeniden kullanım/geri dönüşüm) pratiğini resmî arşivlere yöneltilmiş demokratik bir meydan okuma olarak över. Sonuçta tarihin daha az elitist, daha demokratik bir anlatıya dönüşmesi beklenir. Günümüzde dünyaya dair bilgi edinmek için dijital temsillerin kullanımı son derece yaygındır ve YouTube, olayların ve fikirlerin aktarıldığı ve tartışıldığı post-dijital bir arena hâline gelmiştir. Kişisel telefon kayıtları, kurumsal belgesellerin yanında yer almakta ve yeterince temsil edilmeyen toplulukların mikro-tarihlerini yükleyebilmelerine olanak tanımaktadır. Tüm bunlar, sıradan insanların sesinin görece kolaylıkla işitilebildiği geleceğin geçmişi için arşivsel malzemeler de üretmektedir. Ne var ki bu, hiyerarşik iktidar ilişkilerinden azade değildir. Bugün kapı bekçiliği öneri algoritmalarında somutlaşır: izlenme süresi, tıklanma, beğeni ve reklam değeri gibi ölçütler bazı temsilleri yukarı taşırken diğerlerini görünmez kılar. Son dönem çalışmalar YouTube’un kamusal bellek içindeki rolünü kabul etmekle birlikte, platformun anlatı iktidarı ve algoritmik kapı bekçiliği üzerine postmodern tartışmalarla ilişkisi daha ayrıntılı bir incelemeye ihtiyaç duyar. Bu bildiri, YouTube’un gündelik arşivleme pratiğinin parçalanmışlık, çoğul sesler ve otoritenin merkezden uzaklaştırılması gibi unsurları benimseyerek postmodern tarih yazımı geleneğini nasıl sürdürdüğünü, aynı zamanda algoritmik çarpıtmanın getirdiği yeni riskleri nasıl görünür kıldığını açıklamaktadır. Çalışma, postmodern tarih anlayışının YouTube’daki mirasını tartışarak, platformun ne zaman “oluş hâlindeki tarih” arşivi olarak işlediğini açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.