Din ve Toplum, cilt.6, sa.1, ss.78-91, 2021 (Hakemli Dergi)
Kur’an’da ve hadislerde insanları doğru yola iletmek,
irşad etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak tavsiye edilmiştir.[1] Muhtevası
aynı olmakla birlikte, vaaz çeşitli şekillerde tanımlanmıştır ve bunların ortak
noktaları olarak şunlar ortaya çıkmaktadır: vaaz ve nasihatte bulunmak; kalbi
yumuşatacak sevap ve ikaba dair sözleri hatırlatmak; dini bilgiler öğretmek;
doğru olan dünya işlerine irşat etmek; iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak;
şefkatli davranmak; büyüklerine saygı, küçüklerine sevgi duyguları beslemek ve
bıktırmamak şartıyla güzel öğütler vermek; kalbi rikkate getirerek korkutmak;
kusurları yumuşak bir şekilde düzeltmek; güzel sözlerle insanları hayra
çağırmak.[2] Nasihat eden, öğüt veren anlamına gelen vaiz,
karşısındaki kişi ya da kişilerin hayrını, iyiliğini, güzelliğini isteyen
kişidir. Günümüzde vaiz, topluca ibadet edilen yerlerde ve özellikle de
camilerde cemaati dini yönden aydınlatmak amacıyla ibadet öncesi ve sonrasında
kürsüden öğütler veren kişidir.[3]
Vaaz ve irşad, Hz. Peygamber
döneminde Peygamber'in şahsında
ve onun sorumluluğunda yürütülmüştür. Hz. Peygamber'in vefatından
sonra dört halife, müminlerin emiri sıfatıyla
hutbelerinde ve diğer
konuşmalarında halka
vaaz ve nasihatte bulunmuşlardır. Hz. Ömer döneminden itibaren bir meslek
olarak ortaya çıkmaya başlayan ve yöneticinin iznine bağlı olarak yürütülen vaizlik, Muaviye döneminde devletin emrinde olan ve
bizzat halife tarafından tayin edilen resmi görevlilerce icra edilen bir kurum olarak yeni bir
konum kazanmıştır.
Hicri IV. asırda Abbasiler döneminden itibaren ise, kadın vaizler de görev yapmaya başlamışlardır.[4]
Hz. Peygamber
döneminden itibaren yaygın din hizmeti olarak yapıla gelen vaizlik, zamanla
kurumlaşmış, daha önce genel medreselerden yetişenler istihdam edilirken
Osmanlı Devletinin son döneminde sadece vaiz yetiştirme görevi ile 1912 yılında
“Medresetü’l Vaizin” adlı bir müessese kurulmuştur.[5]
Daha sonra “Medresetü’l Eimme ve’l-Hutaba” ile birleştirilerek adı “Medresetü’l
İrşad” olarak yeniden düzenlenmiştir.
Osmanlı Devleti zamanında oluşan dini müesseseler, bazı
değişikliklerle veya başka isimler adı altında Cumhuriyet döneminde, bilhassa
Cumhuriyet öncesinde (1920-1923) benzer durumda işlevlerini devam ettirmiştir. 1930 yılı Bütçe Kanununda yer alan İstanbul
Kürsü ve Cuma Vaizleri (26 adet) de kadrolarıyla
birlikte Evkaf Umüm Müdürlüğü'ne
geçmiş ve bu uygulama 1950 yılına kadar devam etmiştir.[6] 29.04.1950 tarihinde yürürlüğe
giren 5639 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkındaki 2800 Sayılı Kanunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına dair olan 3665 sayılı Kanuna ek kanun ile ilk defa “Gezici Vaizlik” ihdas edilmiş, vaizler maaşlı kadroya geçirilmiştir.[7] 1990 yılında Türkiye geneli vaiz sayısı 691 adet iken her yıl azalarak 1997'de 493'e düşmüştür.[8]
Gelinen noktada bu gün 1539 vaiz ve cezaevi vaizi bulunmaktadır.[9]
Diyanet İşleri Başkanlığı gerek cami içinde gerekse cami
dışı din hizmetlerinin yürütülmesinde vaizlerden yararlanmaktadır. Bununla
birlikte değişen toplumsal, ekonomik ve teknolojik şartlar daha çok cami içi
din hizmeti olarak ve sözlü geleneğe dayalı olarak yıllarca yapılan vaizliğin
işlevlerini ve vaizlerin görevlerini yeniden sorgulamayı gündeme getirmiştir.
2011 yılında müstakil olarak ilk kez yapılan “Vaaz ve Vaizlik Sempozyumu”nda
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez şunları dile getirmiştir: “
Modern zamanlara gelindiğinde imaj sözün önüne geçti. Ancak takdir edersiniz
ki, böyle bir zaman diliminde bütün din mensuplarında olduğu gibi biz
Müslümanlar da nasıl bir yöntem takip edeceğimiz konusunda ihtilafa düştük.
Acaba sözün gücünü bir tarafa bırakarak, biz de imaj ve görüntüyle din-i
mübin-i İslam’ı anlatacak mıyız? Yoksa sözü yüceltmeye, sözü yükseltmeye, sözün
değerini ilan etmeye devam mı edeceğiz?....... Vaazda kaybettiğimiz birkaç
önemli husus var. Bunlardan bir tanesi, vaazlarda gönül dilini kaybettik;
ikincisi, bütün muhatapları kuşatan çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla
ihtiyarıyla, kadınıyla erkeğiyle, çiftçisiyle doktoruyla, işçisiyle, bütün
insanları kuşatacak dili ve üslubu kaybettik. Bilhassa …. Genç kuşaklara
ulaşabilecek bir dil ve üslup arayışında olmak zorundayız.”[10]
Yukarıdaki ifadelerde görüldüğü üzere, toplumsal değişim ve değişen şartlar
çerçevesinde vaaz ve vaizliğin işlevleri, yeniden tartışılmak
durumundadır.
Bu araştırmada Türkiye’de din hizmetini yürüten vaizlerin
gözüyle vaizlik mesleğinin sorunları ve vaizlerin bu sorunlara çözüm önerileri
ele alınmıştır. Bu çerçevede vaizlik mesleğinin sorunlarının cinsiyet, görev
yeri, görev yapılan bölgeye göre değişip değişmediği ortaya konmuştur.