Düşünen Şehir, sa.15, ss.56-65, 2021 (Hakemli Dergi)
Destanlar, sözlü kültür mahsulleri olarak bir milletin ortak hâfızasını işâret eden, kültür ve meziyetlerini gösteren önemli vesîkalardır. Dünyâ üzerinde ancak tarihî derinliği, zenginliği ve güçlü bir tahkiye geleneği olan milletlerin destanlara sâhip olduğunu, Türk milletinin bu hususta, dünyâ üzerindeki hemen bütün milletlerden bâriz bir şekilde ayrıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Destan veyâ destanlar tarif ve tasnif edilirken birkaç cepheye dikkat çekilir. Tarihî derinlik, zaman ve mekân ile gerçeklik noktalarında destanların kendilerine has ortak veyâ ayrılan yönleri vardır. Türk destanları, târihen dünyânın en eski, mühim bir kısmı da tahmînen belirli bir zaman dilimine sığdırılan/yerleştirilen anlatılar olması bakımından ayrıca çok farklıdır. Köklü medeniyetler veyâ milletlerin günümüze bıraktığı en eski destan türü olarak “Yaratılış” ve belki de “Türeyiş” destanlarını hemen zikretmeliyiz. Dünyâ üzerinde ancak çok eski bir medeniyete sâhip milletlerde bulunduğunu gördüğümüz yaratılışa (kozmogoni) dâir destanların en güzellerinden biri de bize âittir. Tanrı Kayra Han, Ak Ana, Kişi veyâ Erlik merkezli hikâye/destan, esâsen anlatım tarzı ve muhtevâ bakamından İlâhî kaynaklı bir metin olduğunu da hissettirmektedir. W. Radloff[1] tarafından Altay Türkleri arasından derlenen Yaratılış Destânı, “Her şeyden önce su vardı. Yer, ay, gök, güneş yoktu. Sadece Tanrı Kayra Han (Kuday) vardı, ancak yalnızdı ve canı sıkılıyordu, sudan gelen bir ses ona 'yarat' dedi.” cümleleriyle başlar. Gariptir ki dünyânın Sümer, Babil, Mısır gibi en eski medeniyetlerinin kozmogoni/yaratılış mitlerinde de ilk varlık olarak “su” yer alır. Kur’ân-ı Kerîm’de de “İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? Yeryüzüne onları sarsmasın diye sağlam dağlar yerleştirdik; kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler, yollar açtık. Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün işaretlerine sırt çevirmektedirler. O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”[2] âyeti ile anlatılan kâinâtın, güneş, dünyâ ve ayın, suyun yaratılış mâcerâsı, bizim yaratılış destânımızın bu yönüne de işâret etmektedir.