MODERN ŞEHİRCİLİKTE MAHALLE OLGUSU


DÖNMEZ M. A.

Sunum, ss.3, 2010

  • Yayın Türü: Diğer Yayınlar / Sunum
  • Basım Tarihi: 2010
  • Sayfa Sayıları: ss.3
  • Erciyes Üniversitesi Adresli: Hayır

Özet

MODERN ŞEHİRCİLİKTE MAHALLE OLGUSU

 

·         Mustafa Alper DÖNMEZ

       Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü, 4. Snıf Öğrencisi

 

            Hangi dinden ve inançtan olursa olsun, hangi etnik yapıdan olursa olsun, insanlar, bir arada yaşamak isterler.. Güvenlik, yardımlaşma, dayanışma, komşuluk ilişkileri v.s.  insanların en temel ihtiyaçları olarak görülmektedir..  On binlerce yıldan beri bir arada yaşayan insanlar, birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmanın sonucunda, bugünkü “medeniyet” seviyesine gelmişlerdir..

            İnsanların, temel eğitimlerini aldıkları ilk ocak, Aile’dir..  Sonrasında çevre dediğimiz yaşadığı “Mahalle” ve daha sonrasında da eğitim aldığı “Okul” dur.. Demek oluyor ki, insanı eğiten en önemli yerlerin birisi de “mahalle”dir.

            Geçmişte, daha geniş alanlara yayılan, bahçe içersindeki evlerden oluşan mahalle, zamanla şekil değiştirmiş, teknolojinin gelişmesiyle dayanıklı ve sağlam yüksek binalar yapılmış ve aileler, bu apartmanların içinde “kat”larda yaşayan birer hane halkı şekline dönüşmüştür.. Tabi bu daha çok şehirlerde görülmektedir.. Kırsal kesimlerde ise, eskinin alışkanlıkları “köy”lerde devam etmektedir.

            Peki, modern şehircilikte “Mahalle Olgusu” nasıl olmalıdır?

            İnsanların korunma ve güvenlik amacıyla yaşadıkları  mahallenin en demirbaş yapısı olan apartmanlarda, diğer teknolojik ürünlerin gelişmesiyle birlikte (mesela Televizyon, internet..), komşuluk ilişkileri ne durumdadır? Kısaca ona göz atmakta  yarar vardır.

            Önceleri, mahalleye gelen yabancı bir şahıs bile, mahallede oturan herhangi bir kişi tarafından tanınır ve bilinirdi.. “Bu bizim mahalleden değil, acaba kime gidiyor, kimi arıyor, kimi soruyor?” denirdi…  Çünkü, bahçe içinde ahşap veya kerpiçten yapılmış evlerden oluşurdu mahalleler.. Şimdilerde ise apartmanda oturan aileler, birbirlerini pek tanımıyorlar, hatta hiç tanımıyorlar bile denilebilir.. Asansörde karşılaşan kişiler, birbirlerine yabancı gözüyle bakmaktadır.. Belki de asansörde karşılaşan o kişiler, aynı apartmanın sakinleridir.. Apartmanlardaki komşuluk ilişkilerinin azalmasında, Televizyonun da büyük etkisi olmuştur.. Aileler, komşuya gitmektense, evde “dizi” seyretmeyi tercih etmektedirler.. Hatta izledikleri bir dizinin o gün önemli bir bölümü varsa, o gün gelmek isteyen komşusunu bile çeşitli bahanelerle kabul etmemektedir.. Televizyon, sadece komşular arasındaki ilişkiyi azaltmamış, aile bireyleri arasındaki ilişkileri de iletişimi de azaltmıştır.. Evin erkeği bir odada maç izlerken, evin kadını bir başka odada pembe dizisine bakmakta, evin oğlu veya kızı da kendi odalarında, kafalarına uygun TV programlarına bakmaktadırlar..

            Mahalleyi oluşturan apartmanlardaki aile ve komşu ilişkileri olumsuz yönde gelişirken, mahallenin ortak kullanımı olan park ve bahçeler, okullar, ibadet yerleri, sağlık ve spor alanları da gençlerin son zamanlarda fazla itibar etmediği alanlar olarak görülmektedir.. “Çağın Hastalığı” denilen internet yüzünden gençler ve çocuklar, bilgisayarın başından kalkıp da mahalledeki arkadaşlarıyla birlikte top oynamayı düşünmemektedirler..

            Peki, bu olumsuz bütün şartlara rağmen, şehrin ana unsuru olan “mahalleler” nasıl olmalıdır ve neler yapılmalıdır?

            Bu konuda öncelikle Belediyelere ve devletin ilgili resmi kurumlarına büyük işler düşmektedir. Belediye Meclisleri, halkın önderlerinin de katılımlarıyla, medyanın da katkısıyla ve onlardan yararlanarak, mahallelerin statüsü için bütün önerilere açık olmalı ve teklifleri muhakkak değerlendirmeye tabi tutmalıdır..

            İnsanlar, öncelikle iş ve daha sonra sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, sosyal ve kültürel faaliyetler, olumlu iklim şartları v.s. gibi sebeplerle herhangi bir yerde “yerleşmektedir”.. Öncelikle bu olgulara dikkat ederek, mahallelerin istek ve ihtiyaçları karşılanmalıdır.. İnsanlar ayrıca, oturdukları mahallede, “dinlenme ve eğlenmeyi” de istemekte, “spor alanları, hobi alanları”nın olmasını düşlemektedirler..

            O halde, bir mahallede, öncelikle alt yapı sorunlarının (su, elektrik, kanalizasyon, arıtma, drenaj kanalları, ulaşım, iletişim, asfalt, kaldırım) çözülmesi gerekir.. Sağlıklı kentin ilk adımı, sağlıklı mahalledir..  Belediyeler, imarlı arazileri imara açarken, çarpık yapılaşmadan da kaçınmalıdır.. Görsel kirliliğe sebep vermemelidir.. Bir çok yerde görülmektedir ki, aynı cadde üzerinde, iki katlı, üç katlı, tek katlı, beş katlı, yönleri farklı yerlere bakan, planı ve projesi birbirleriyle uyumlu olmayan, farklı renklere boyanmış yapılar görmekteyiz.. Görsel kirlilik dediğimiz bu duruma öncelikle belediyeler izin vermemelidir.. Düzenli imar planları hayata geçirilmeli, alt yapı sorunları halledilmelidir.. Alt yapı sorunu halledildiğinde her şey bitmiş midir, tabi ki hayır.. Mahallede yaşayan insanların oturup dinlenebilecekleri park ve bahçeler, çocukların ve gençlerin oyun oynayabileceği  kapalı ve açık  oyun alanları, mahalledeki kadınların bir araya gelip vakit geçirebilecekleri “kadınlar lokali”, yaşlıların bir araya gelip sohbet edebilecekleri “emekliler lokali” gibi alanlar da olmalıdır..  Sosyal ve Kültürel faaliyetlerin yapılabileceği (tiyatro, sinema, gösteri salonları) mahaller de olmalıdır.. Tabi ki, mahalle sakinlerinin en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri alışveriş merkezleri de olmalıdır.. Temel ihtiyaçlardan birisi de, inançların karşılanabildiği dini alanlardır.. Müslüman olan vatandaşlarımızın yaşadığı mahallelerde, camiler yapılmalı ancak sadece beş vakit ibadet edilen bir yer olarak düşünülmemelidir.. Zaman zaman sohbetlerin yapılabildiği, mahallenin çocuklarına ve gençlerine dini bilgilerin ve eğitimlerin verildiği  mekanlar da caminin müştemilatı olarak düşünülmelidir.. En azından, yatsı namazında camide buluşan mahallenin erkek kesimi, kendi aralarında sohbet ederek, mahallenin sorunlarını ve ihtiyaçlarını, sosyal ihtiyaçlarını  da tartışarak çözüm üretebilirler..  Zaten önceleri, mahalle ve ve köy camilerinde, mahalle halkının sosyal, kültürel ve ekonomik durumları da konuşulur ve çözüm üretilirdi.. Mesela, kimin oğlu evlenecek, kimi kızı evlenecek, kimin ekonomik bir sıkıntısı var, bunlar yatsı namazı öncesi veya sonrasında orada mahalle eşrafı tarafından konuşulur ve dayanışma içinde çareler aranırdı... Şimdi ise, camilerimiz, sadece hemen ibadetin yapıldığı ve dağıldığı yerler durumundadır..

            İstanbul’un merkez ilçelerine, mahallerine bakacak olursak, buralardaki mahalleler, mahallenin de ötesinde şehir haline gelmiştir. İstanbul, binlerce yıllık tarihinden süzülerek geldiği ve özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet döneminde, şehircilik yönünden hayli gelişmiştir..  İlçelerimiz, ülkemizin kimi illerinden daha büyüktür.. İstanbul, tarihiyle birlikte kültür ve sanat merkezi halindedir. Son dönemlerde belediyelerimizin örnek çalışmalarıyla, mahalleler, önceki zamanlara kıyasla, daha yaşanabilecek hale gelmektedir.. Mahallelerimizde, kültür, spor, eğlence merkezleri, okullar, sağlık ocakları, karakollar yaygınlaşmakta, alt yapı hizmetleri neredeyse tamamlanmaktadır..  İstanbul’un bu gelişmişliğini bozabilecek bir olgu da “göç” tür..  İstanbul’a, Anadolu’dan göç bugünkü hızıyla devam ederse, ileride, insanların mutlu yaşayamayacağı bir şehir olma ihtimali yüksektir.. Düzensiz göç, kaçak yapılaşmaya ve onunda yanında getirdiği asayiş, sağlık, ulaşım sorunlarına yol açmaktadır.. Bu da, İstanbul’a göçün, tersine çevrilmesiyle, Anadoludaki şehirlerimizin de gelişmesiyle mümkün olacaktır..