Erciyes Üniversitesi Uluslararası Diş Hekimliği Kongresi, Kayseri, Türkiye, 26 - 29 Şubat 2020, ss.474
Amaç: Bu çalışmada dudak damak yarığı (DDY) bulunan bireyler ile herhangi bir orofasiyal anomalisi bulunmayan karışık dişlenme dönemindeki bireylerin çürük, kayıp ve dolgu bulunan diş sayısının toplamını gösteren DMFT ve dmft indekslerinin karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na 6-12 yaş aralığında başvuran hastalardan dudak damak yarığı bulunan 70 birey (DDY grubu, yaş ortalaması 9.90 ± 1.49, 34 kız - 36 erkek) ve herhangi bir orofasiyal anomalisi bulunmayan sağlıklı 70 birey (Kontrol grubu, yaş ortalaması 9.98 ± 1.10 , 33 kız - 37 erkek) dahil edilmiştir. Bu bireylerin panoramik radyografileri ve dental fotoğrafları üzerinden yapılan görsel analizler sonucunda DMFT ve dmft indeksleri elde edilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS istatistiksel analiz programı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Veri dağılımın incelenmesi Shapiro-Wilk normalite testi ile yapılmıştır. Non-parametrik olan değişkenlerin gruplar arası değerlendirilmesinde Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Bulgular: Dudak damak yarığı bulunan bireyler ile sağlıklı bireyler arasında DMFT ve dmft indekslerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu bulunmuştur (p<0.05). DMFT ve dmft indekslerinin dudak damak yarığı bulunan bireylerde sağlıklı bireylere oranla daha yüksek olduğu görülmüştür (DDY grubu DMFT: 3.67 ± 1.61, dmft: 6.11 ± 2.60; kontrol grubu DMFT: 1.34 ± 1.33, dmft : 4.08 ± 2.31). DMFT indeksinde çürük diş (D) sayısı DDY grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. dmft indeksinde ise hem çürük diş sayısı (d) hem de çürük nedeniyle çekilen diş sayısı (m) DDY grubunda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Her iki indekste de dolgulu diş sayısı (F, f) gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Sonuç: Konjenital bir anomali olan dudak damak yarığına sahip bireylerde DMFT ve dmft indekslerinin sağlıklı bireylerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu bireylerin ağız ve diş sağlığı ileri tedavi uygulamalarını etkileyebileceği için erken dönemde yapılan koruyucu uygulamalar oldukça önem kazanmaktadır.