Taheri S. (Yürütücü), Özkul Y., Başaran K. E., Doğanyiğit Z., Dolanbay M., Hassanzadeh Faalaslı M.
TÜBİTAK Projesi, 2022 - 2023
Beyin, uyku, uyanıklık, bilişsel ve fiziksel aktiviteler gibi fizyolojik fonksiyonları yerine getirebilmek için yeterli düzeyde oksijene ve enerjiye ihtiyaç duyar. Hipoksi, belirli bir dokuda hücresel oksijen konsantrasyonlarının fizyolojik normoksinin altına düştüğü durumlarda yetersiz oksijenlenme durumudur. Hipoksi, organizmada sistemik, doku ve hücresel seviyelerde çok çeşitli fizyolojik tepkilerin ortaya çıkmasına neden. Beyin iskemisi ve hipoksinin genellikle benzer nitelikte olduğu düşünülse de, iskemi, genellikle belirli beyin bölgelerine kan akışının azalması veya durması ile karakterize edilir ve geri dönüşü olmayan nöronal tahribata neden olurken, hipoksi ise tam tersine serebral kan akışında bir artışa yol açar. Şiddetine bağlı olarak nöronal fonksiyonlarda hem kalıcı hem de geri dönüşümlü değişiklikler olur. Hipoksi gelişimsel dizileri kesintiye uğratabilmekle beraber bir dizi moleküler, hücresel ve nöronal değişikliklere ve hasarlara neden olur. Yenidoğanlarda hipoksi rüptüre uterus veya plasental abrupsiyon, prolapsus göbek kordonu veya zor vajinal doğum sonucu oluşur. Doğumda maruz kalınan hipoksi gelişmekte olan fetal beyinde düzenlenmekte olan beyin gelişimi, epigenetik programlanma, hücre poliferasyonu gibi düzenlemeleri etkileyerek merkezi sinir sistemi (MSS) bozukluklarının artmasına neden olur ve bu durum otizm, şizofreni, down sendromu, depresyon, parkinson, alzheimer vb.hastalıklar ile ilişkilendirilir. Doğum öncesi gelişim ve erken doğum sonrası yaşam dönemleri, öğrenme ve hafıza gibi bilişsel işlevlerde yer alarak, bireylerin yaşam deneyimlerini ve karakterlerini şekillendirecek beyin yapılarının oluşması için son derece önemlidir. Doğum öncesi ve perinatal patolojilerin neden olduğu nörodejenerasyonu önlemek için erken müdahalenin önemi hakkında önemli bir soruyu gündeme getirir.İnsan embriyogenezinin çeşitli aşamalarını, özellikle fetal beyin gelişiminde yeni doğan hayvan modelleri kullanılarak, doğum öncesi ve erken doğum sonrası gelişimi sırasında çeşitli patolojik durumların etkileri araştırılmalıdır. Otizm klinik olarak sosyal etkileşim ve iletişimdeki bozukluklar, tekrarlayan davranışlar ile karakterize edilmiş nörogelişimsel kompleks bir hastalıktır. Otizm, Otizm spektrum bozuklukları (OSB)’nin bir alt grubudur, yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan semptomlarla heterojen nörogelişimsel bir bozukluk olarak sınıflandırılır. Bir çocukluk hastalığı olarak otizmin; tekrarlayan davranış ve/veya kısıtlanmış ilgiler, karşılıklı bozulmuş sosyal iletişim ve etkileşimle karakterize edilen 3 çekirdek semptomu vardır. Bu çekirdek semptomlar bilişsel, duyuşsal ve sinirsel davranışlardır.
Sunulan projedeki hipotezimiz özellikle normal yolla doğum yapan annelerin bebeklerinde doğum sırasında maruz kalınan hipoksik durumun gelişmekte olan fetal beyinde düzenlenmeye devam eden, beyin gelişimi, epigenetik programlanma, hücre poliferasyonu gibi düzenlemeleri etkileyerek MSS bozukluklarının artmasına ve erişkin yaşamda davranışsal ve moleküler değişikliklere neden olarak otizm, şizofreni, down sendromu, depresyon, parkinson, alzheimer vb. hastalıklara neden olabileceğidir. Bu amaç doğrultusunda sağlıklı gebe farelerin çeşitli hipoksik koşullanıdrmalar altında doğumun gerçekleştirilmesi ile doğum esnasında maruz kalınan hipoksi maruziyeti modellenerek, moleküler düzeyde immünohistokimyasal analizlerle hipoksik koşullar altına giren yavrular tespit edilerek bu yavruların gelişimi takip edilip erişkin döenmde davranış deneyleri ile otizm fenotipi incelenecek olup davranış deneylerinin ardından fareler sakrifiye edilerek alınacak olan örneklerde daha belirlenen 6 miRNA ların ekdpresyon seviyeri belirlenerek yemidoğan hipoksiisn otizm ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.