DEMİRTAŞ T. (Yürütücü), SÖNMEZ G., DEMİRTAŞ A., TOMBUL Ş. T., BAŞARAN K. E., AKGÜN H., et al.
TÜBİTAK Projesi, 1002 - Hızlı Destek Programı, 2021 - 2022
Stres üriner inkontinans oldukça sık görülen bir sağlık sorunudur ve idrar kaçıran yetişkin kadınların yarısına yakınında stres üriner inkontinans bulunmaktadır. Öksürme, hapşurma, ıkınma gibi karın içi basıncın arttığı durumlarda hastanın idrar kaçırması ile karakterizedir.
Günümüzde stress üriner inkontinans tedavisinde uygulanan birinci basamak tedavi pelvik taban egzersizleridir. Pelvik taban egzersizlerinin yetersiz kaldığı olgularda ise en sık uygulanan tedavi şekillerinden biri ise farmakoterapidir. Bu alanda en sık kullanılan etken madde ise duloksetindir. Bir selektif serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörü olan duloksetin, muhtemelen merkezi sinir sistemi üzerinden etki ederek mesane kasının gevşemesine ve/veya yetersiz aktivite gösteren sfinkter kasının daha fazla kasılmasına neden olarak faydalı olmaktadır.
Farmakoterapinin etkisiz olduğu olgularda, transobturator teyp (TOT) ve transvajinal teyp (TVT) gibi minimal invaziv sling ameliyatları, stres üriner inkontinans tedavisinde en sık kullanılan cerrahi yöntemlerdir. Bu yöntemlerde, yeterince aktivite gösteremeyen ve idrar kaçırmaya engel olamayan yetersiz sfinkter yapıları, alt kısımlarından bir mesh yardımıyla desteklenir ve sfinkter bölgesinde kısmen bir anatomik bariyer oluşturulması sağlanır. Bu sayede, sfinkter mekanizmasının fonksiyonel olarak güçlendirilmesi amaçlanır. Ancak bu cerrahi yöntemlerin hastalar üzerinde bazı istenmeyen etkileri ve komplikasyonları meydana gelebilmektedir. Bu komplikasyonlardan en sık görülenleri işlem sırasında mesane yaralanması, erozyon, aşırı gerime bağlı idrar yapamama, enfeksiyon, yabancı cisim reaksiyonları, kronik ağrı olarak sıralanabilir. Cerrahın deneyimine göre bu ameliyatlar sırasında %3-37 arasında komplikasyonlar bildirilmektedir.
Ameliyata bağlı komplikasyonların yanı sıra, mid-üretral askı ameliyatlarında kullanılan sentetik meshler pahalı malzemelerdir. Ayrıca, daha önce bahsedilen ameliyat komplikasyonlarının da meydana gelmesi halinde, maliyet oldukça yüksek düzeylere ulaşmaktadır.
Bu nedenle, stres üriner inkontinans cerrahi tedavisinde, minimal invaziv, maliyeti düşük, biyouyumluluğu yüksek ve mesh kullanılan cerrahilerde görülen komplikasyonların oranını azaltacak bir cerrahi yönteme ya da malzemeye ihtiyaç olduğu aşikardır.
Platelet Rich Fibrin (PRF), trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGF), vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), fibroblast büyüme faktörü (FGF), insülin benzeri büyüme faktörü (IGF) ve dönüştürücü büyüme faktörü β (TGF-β) gibi büyüme faktörlerinin üretimi ve salınması için uygun olan kan hücreleri bakımından oldukça zengindir. Bu nedenle PRF, biyolojik doku onarımı için yararlı bir destekleyici bir materyal olabilir. PRF’nin elde edilmesi oldukça kolaydır ve düşük maliyetlidir. Venöz yoldan alınan bir miktar kanın antikoagülan içermeyen biyokimya tüpünde belli bir hız ve sürede santrifüj edilmesi ile PRF materyali kolayca elde edilebilmektedir.
Stres üriner inkontinans tedavisinde daha önce kök hücre enjeksiyonu, platelet zengin plazma (PRP), lazer ablasyon yardımıyla lokal inflamasyon ve doku yanıtı oluşturulması gibi yöntemler kullanılmıştır. Ancak, bu hastalığın tedavisinde PRF kullanımı bildiğimiz kadarıyla daha önce literatürde tanımlanmamıştır.
Bu çalışmada, yukarıda bahsedilen gerekçelerden ötürü doğan ihtiyaç nedeniyle, yalnızca bir biyokimya tüpü maliyeti gibi oldukça düşük maliyetler ile elde edilen, hastadan alınan kanın aynı hastaya kullanılmasından dolayı biyo-uyumluluğu tam olan ve hiçbir yabancı materyal içermeyen PRF membranının hasarlı sfinkter üzerinde meydana getirdiği histopatolojik değişikliklerin ve muhtemel rejeneratif etkinin sfinkter hasarı oluşturulmuş hayvan stres üriner inkontinans modelinde morfolojik olarak gösterilmesi amaçlanmıştır.